1 Ağustos 2014 Cuma

Ottokar'ın Şehri

Herge' nin çizgi romanlarını bilirsiniz; Tenten' in Maceraları. Ben bu maceraları okuyarak büyüdüm. Mavi Lotus ile uzakdoğuya gittim, Firavunun Puroları ile Kuzey Afrikada buldum kendimi. Ottokar' ın Asası ile de slavlarla tanışmıştım. 

Prag yolculuğumuz kesinleştiği zaman ne ile karşılaşacağımı tahmin etmiyordum açıkçası. Daha önce pek çok sefer duymuştum ne kadar harika bir tarihi dokuya sahip olduğunu, fakat dedim ya, böyle bir şeyi hiç beklemiyordum.

Birbirinden alakasız gibi duran bu iki paragraflık girizgahı, yazının ilerleyen satırlarında birleştireceğiz efendim...


Biraz ansiklopedi bilgisi verelim efendim. Günümüzde Çek Cumhuriyeti' nin, geçmişte ise Çekoslovakya' nın başkenti Prag (Veya Praha, ne derseniz ). 2. Dünya Savaşı sırasında çok ağır bombardımana uğramadığı için şehrin tarihi dokusu yerli yerinde. Bu yüzden yılın her anında turist dolu. Dahasını merak ederseniz sizi şöyle alalım : Tıkla

Charles Köprüsü

Baktığımız yönden sol tarafına yürürseniz şehrin en önemli sembollerinden birisi olan saat kulesinin olduğu meydana gidebileceğiniz, sağ tarafına yürüdüğünüz zaman ise Kafka Müzesi' ne gidebileceğiniz ünlü Charles Köprüsü ile karşı karşıyayız bu fotoğrafımızda. Uzunluğu ~500m yazsa bile inanın bana kilometrelerce uzunluktaymış gibi geldi! Bunun nedeni kesinlikle ama kesinlikle şehirde kaldığım günler boyunca, her gün, en az 4 sefer bu köprüyü boydan boya yürümüş olmam değildir.
Köprü tarihi dokusu ve kokusuyla sizi üzerine çağırırken köprü üstündeki her 2 metrede bir karşılaşacağınız incik boncuk satıcıları, insana tapınırmış gibi yatarak para isteyen dilenciler ve her bir kaldırım taşı bloğu başına 3 ayak düşecek şekilde istiflenmiş yoğun turist kalabalığı canınızı sıkacak mı? Sıkmasın efendim, insanların sıcaklığı ve şehrin dokusu sizi yeterince rahatlatacaktır.

Peki canınızı sıkacak bir şey mi istersiniz şehirde? Benim sinirlerimi gerim gerim geren bir olay paylaşayım öyleyse sizinle. İnsanoğlu mazot olarak su ve yemek kullanır bildiğiniz üzere. Hadi suların mineralli satılmasına alıştınız (Alışmanız lazım zaten. Her yer bizim memleket değil. Sular çoğu ülkede mineralli satılır), peki yemek işini ne yapacaksınız? Farklı tatlar denemeyi sevmiyorsunuz diyelim, dini konularla bağlantılı veya değil, domuz da yemediğinizi varsayalım. Yerkürenin her bir santimetresine yayılmış olan ırkımızdan birilerinin açtığı dönercileri ararsınız değil mi? Bu şehirde öyle birşey düşünmeyin efendim. O memleketlim dediğiniz adam size bir yarım ekmek döner için 9 € fiyat çeker, üzülürsünüz. Yeni tatlar deneyin, pişman olmayacaksınız.

Astronomik Saat ve Oldtown Meydanı

İşte o yeni tatları denemek için şehirde yürürken mutlaka ama mutlaka yukarıdaki görüntüyü göreceğiniz meydana yolunuz düşecek. Burası Prag' ın belki de en çok turist çeken yeri. Fotoğrafta sol tarafta yer alan astronomik saat, Prag' ın simgelerinden birisi. Şöyle de güzel bir hikayesi var (tabi farklı efsaneler de var ) :
Yapan kimse eserinden o kadar memnun kalmış ki, bu memnuniyetini biraz abartmış. Eseri üzerinde incelemeler yapılıp taklit edilmesin diye kendisini kulenin tepesinden saat mekanizmasının üzerine atmış. Kırılıp bozulan mekanizma yaklaşık 300 yıl boyunca onarılamamış ve saat çalışmamış bu yüzden. Şu anda çalışır durumda saat ve çanları her çaldığında kulede gerçekleşen gösteriyi izlemek için yüzlerce insan toplanıyor saatin başına! Fotoğrafta da kalabalığın bir kısmını görebiliyorsunuz zaten. Gösteri dedim değil mi? Evet, saat size bir gösteri sunuyor.

Astronomik Saatin Yakın Görünümü


Fotoğrafta, ilk başta seçmesi zor da olsa, saatin her iki yanında ve onların da altında görebileceğiniz 8 figür, saat çalmaya başladığında hareket ediyor. Yukarıdaki 4 tanesi hayattaki kötü şeyleri (Ölüm, tembellik, kibir ve açgözlülük. Hatta en sağdaki tembelliği ve keyfi temsil eden figür bir Osmanlı! )

Aşağıdaki 4 tanesi ise iyi şeyleri (Adalet, bilim, astronomi ve eğitim ) temsil ediyor. Saat çaldığında yukarıda görebileceğiniz 2 kapakçık açılıyor ve İsa ve 12 havarisi tur atarak aşağıdaki halka bakıyorlar. Bu sırada az önce bahsettiğimiz figürler de hareketlerine başlıyor. Bunlardan en ilgi çekici olanı, iskelet ile sembolize edilmiş olan ölümün hareketi. Elindeki ipi çekerek çan çalma hareketi yapıyor ve başını sallıyor. Bunun anlamı olarak da zaman aktıkça ölümün bize gittikçe daha da yaklaştığı. Anlamını öğrenip isketeli izlediğinizde tüyleriniz diken diken oluyor benden söylemesi.
Gösteri bittiğinde saatin üstündeki horoz ötüyor ve kulenin tepesinde bir görevli borazan çalıyor.

Saat kulesinin karşısında yer alan kilisede ise, saatin yapımında emeği geçen astronom yatıyormuş. Bu kilisenin bir diğer özelliği ise dikkatli bakınca görebileceğiniz bir ayrıntı. Kilise kulelerinin ebatları birbirinden farklı. Bu farklılığın sembolize ettiği şey ise kadın ve erkek arasındaki farklar. Sağdaki kule, soldaki kuleye göre, bir erkeğin bir kadına göre olduğu gibi, daha iri ve kaslı duruyor. Soldaki kule ise inceliği ile daha zarif...


Hala daha girizgahtaki konu bütünsüzlüğüne değinmedik. Bunu da bir sonraki bölüme bırakalım. Kısa bir yazı oldu ama olsun, daha anlatacak çok şey var ne de olsa :)

Bir sonraki bölümde biraz Prag Kalesi, biraz Tenten, biraz da kent hayatı olsun diyelim. 
En mutlu anınız her anınız olsun efendim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder